,, ---
12 Eylül 2024 Perşembe
Rusya’nın ana tank üreticisi Uralvagonzavod’un, Ukrayna’ya gönderilen T-90 ve T-72 tanklarına kauçuk zırh kaplaması eklediği, Rus medyasına yansıyan bilgiler arasında. Tankların özellikle kulesi ve gövdesi arasındaki boşluk ile arka motor panjurları bu kaplama ile korunuyor. Bu kauçuk zırhın, kamikaze İHA saldırılarına karşı koruma sağlaması hedeflenirken, aynı zamanda tank mürettebatının moralini artırmaya yönelik olduğu da düşünülüyor.
Askeri uzmanlar, bu yeni kauçuk kaplamanın basit bir malzeme değil, güçlendirilmiş bir zırh formunda olabileceğini öne sürüyor. Bu sayede tankların aşınma ve yıpranmasına karşı da ek bir koruma sağlanabileceği belirtiliyor. Ayrıca, kauçuk zırhın İHA’ların etkisini azaltma potansiyeline sahip olduğu üzerinde duruluyor.
Bu kauçuk kaplamadan önce, Rus ordusu, tankların en zayıf noktalarından biri olan taretleri korumak amacıyla kafes teknolojisini denemişti. Ancak bu yöntem, tank mürettebatının görüş açısını kısıtladığı ve silah kullanımını zorlaştırdığı için eleştirilmişti. Kafes sisteminin operasyonlar sırasında sık sık zarar gördüğü ve koruyucu özelliklerini kaybettiği gözlemlenmişti. Kauçuk zırhın ise bu dezavantajlara sahip olmadığı, maliyet açısından uygun ve daha pratik bir çözüm sunduğu ifade ediliyor.
Kamikaze İHA’lar, özellikle Rus tankları ve zırhlı araçlar üzerinde büyük kayıplara neden olmuştu. İHA’lar yüksek hızla hedefe doğru ilerleyip patlayıcı taşıyan başlıklarıyla tankları imha edebiliyordu. Rusya, bu tehdide karşı hem savunma teknolojilerini hem de zırh kaplamalarını güncelleyerek, cephede kayıplarını minimize etmeye çalışıyor.
Yeni kauçuk zırh kaplamasının en büyük avantajı, uygun maliyetli ve kolay uygulanabilir olması. Tank mürettebatına zarar vermediği gibi, operasyonlar sırasında da tankın hareket kabiliyetini ve kullanımını olumsuz etkilemiyor. Metal yapılarla kıyaslandığında, deformasyon riski daha düşük ve tank üzerinde kalıcı bir hasara neden olmuyor.
Rusya’nın tanklarını kamikaze İHA’lara karşı koruma çabaları, askeri stratejilerde de önemli bir adım olarak görülüyor. Yeni kauçuk kaplamanın, sadece koruma amacıyla değil, tank mürettebatının psikolojik direncini artırmaya yönelik bir uygulama olduğu düşünülüyor. Bu durum, özellikle Ukrayna ile devam eden savaşta uzun süre cephede kalan askerler için büyük önem taşıyor.
Kaynak: SavunmaSanayiSt.com
Bloomberg’in raporuna göre Türkiye, Somali’de balistik füze testleri gerçekleştirebileceği yeni bir alan oluşturmak için görüşmeler yürütüyor. Bu hamle, Türkiye’nin savunma sanayiindeki uzun vadeli stratejilerinin bir parçası olarak görülüyor. Özellikle, daha uzun menzilli füzelerin test edilmesi için mevcut test sahalarının yetersiz kaldığı belirtiliyor.
Son yıllarda Türkiye, balistik füze teknolojisinde büyük bir atılım gerçekleştirdi. Roketsan tarafından geliştirilen Tayfun balistik füzesi, bu gelişmelerin başında geliyor. Ancak, Sinop’taki mevcut test merkezinin sınırlı kapasitesi, Türkiye’yi alternatif çözüm arayışlarına itmiş durumda. Somali’de planlanan yeni test sahası, bu sorunun çözümü olabilir.
Somali’de balistik füze test sahası kurma fikri, stratejik açıdan da önemli. Türkiye’nin Afrika kıtasında askeri varlığını genişletme ve savunma yeteneklerini artırma çabalarının bir parçası olarak değerlendirilen bu proje, aynı zamanda Türkiye’nin balistik füze teknolojilerinde kendi kendine yeten bir ülke olma hedefini de destekliyor.
Somali hükümeti henüz bu konuda net bir açıklama yapmadı. Somali Devlet Başkanı Hasan Şeyh Mahmud’un Ulusal Güvenlik Danışmanı Hüseyin Şeyh Ali, projeyle ilgili yorum yapmayı reddetse de, iki ülke arasındaki askeri ilişkiler son derece güçlü. Türkiye’nin Somali’ye yaptığı askeri ve ekonomik yardımların artarak devam ettiği biliniyor.
Türkiye, 2011 yılında Somali’ye yaptığı büyük insani yardımlarla Somali ile ilişkilerini derinleştirmeye başladı. Zamanla bu ilişkiler, askeri ve ekonomik ortaklıklara dönüştü. Özellikle Türkiye, Somali ordusuna eğitim ve donanım desteği sağlayarak ülkedeki güvenlik yapısının güçlenmesine katkıda bulunuyor.
Türkiye’nin Somali’deki varlığı, güvenlik alanında güçlü iş birliklerine dayalı. Türkiye, Somali’nin güvenlik güçlerine askeri eğitim veriyor ve bu iş birliği kapsamında Türkiye’nin Somali’de bir askeri üsse sahip olduğu biliniyor. Bu yeni balistik füze test sahası projesi, bu iş birliğini daha da derinleştirebilir.
Türkiye, mevcut durumda balistik füze ve mühimmat testlerini Sinop’taki Test Merkezi’nde gerçekleştiriyor. Ancak, bu merkez özellikle daha uzun menzilli balistik füzelerin test edilmesi için yeterli alana sahip değil. Yeni bir test sahası inşa etme planları bu yüzden önem kazanıyor.
Roketsan tarafından geliştirilen Tayfun balistik füzesi, Türkiye’nin bu alandaki en önemli başarılarından biri. Tayfun füzesi ilk kez 18 Ekim 2022’de Rize-Artvin Havalimanı’ndan başarılı bir şekilde test edildi. Bu test, Tayfun’un Türkiye’nin şu ana kadarki en uzun menzilli füzesi olduğunu ortaya koydu.
Tayfun füzesi, kısa menzilli balistik füze (SRBM) sınıfında yer alıyor ve konvansiyonel ya da diğer harp başlıklarını taşıyabilme kapasitesine sahip. Türkiye’nin bölgede füze kapasitesini genişletme hamlesi olarak görülen Tayfun, ülkenin savunma sanayiindeki yeni güç sembollerinden biri olarak değerlendiriliyor.
Roketsan, Türkiye’nin balistik füze teknolojilerinde lider kuruluş olarak öne çıkıyor. Tayfun füzesi başta olmak üzere birçok yenilikçi füze ve savunma sistemleri Roketsan tarafından geliştiriliyor. Bu projeler, Türkiye’nin yerli ve milli savunma sanayiine yaptığı yatırımın bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
STM ve diğer Türk savunma sanayi firmaları da balistik füze projelerinde önemli roller üstleniyor. Roketsan’ın yanında STM, Aselsan ve Havelsan gibi firmalar, balistik füze ve savunma sistemlerinin geliştirilmesine katkı sağlayan diğer önemli oyuncular arasında yer alıyor.
Türkiye, savunma sanayiinde dışa bağımlılığı azaltma hedefi doğrultusunda kendi kendine yeterlilik yolunda önemli adımlar atıyor. Kendi balistik füze teknolojilerini geliştiren Türkiye, Somali gibi stratejik ülkelerle iş birliği yaparak bu alandaki kapasitesini artırmayı hedefliyor.
Balistik füzeler, bir veya birden fazla harp başlığı taşıyabilen ve yüksek hızlarda hedefe ulaşan silah sistemleridir. Bu füzeler, kimyasal, biyolojik, nükleer veya konvansiyonel başlıklar taşıyabilir. Balistik füzeler, genellikle atmosferin dışına çıkarak belirlenen hedefe serbest düşüşle inerler.
Balistik füzeler, ateşlendikten sonra motorlarının itiş gücüyle yükselirler ve ardından atmosferin dışına çıkarak serbest bir yörünge izlerler. Füzenin hedefe yönelmesi, balistik yörünge adı verilen bu yolculukla sağlanır.
Balistik füzeler, farklı başlık türlerine sahip olabilir. Bunlar arasında yüksek patlayıcı (konvansiyonel), kimyasal, biyolojik ve nükleer başlıklar bulunur. Başlık türüne göre füzenin kullanım amacı da değişiklik gösterir. Örneğin, konvansiyonel başlıklar genellikle askeri tesisleri yok etmek için kullanılırken, nükleer başlıklar kitlesel yıkım için tasarlanmıştır.
SRBM’ler, 1.000 km’ye kadar menzile sahip olan balistik füzelerdir. Tayfun füzesi de bu sınıfa girer ve Türkiye’nin bölgede SRBM’ye sahip olmasını sağlayan ilk yerli füze olarak dikkat çekmektedir.
Orta menzilli balistik füzeler, 1.000 km ile 3.000 km arasındaki hedefleri vurabilen füzelerdir. Türkiye’nin füze programında bu sınıfta yer alan bir füze henüz duyurulmadı.
IRBM’ler, 3.000 km ile 5.500 km arasında menzile sahiptir. Bu tür füzeler, genellikle bölgesel savunma ve stratejik saldırı görevlerinde kullanılır.
Kıtalararası balistik füzeler, 5.500 km ve üzeri menzile sahip olan füzeler olup, stratejik nükleer saldırılar için geliştirilmiştir. Denizaltıdan atılan balistik füzeler (SLBM) ise denizaltılar tarafından fırlatılır.
Tayfun füzesi, Türkiye’nin füze programındaki en büyük başarılarından biri olarak kabul ediliyor. Kısa menzilli olmasına rağmen, Türkiye’nin bölgesel füze kapasitesini önemli ölçüde artırıyor. Ayrıca, bu füze Türkiye’nin savunma kabiliyetlerinin bağımsızlığını pekiştiriyor.
Türkiye, Tayfun füzesi ile Ermenistan, Suriye ve İran gibi bölgesel aktörlerle aynı kategoriye girdi. Bu, Türkiye’nin askeri yeteneklerinin önemli ölçüde arttığı ve bölgesel güvenlik dinamiklerinde daha aktif bir rol oynayacağı anlamına geliyor.
SavunmaSanayiST.com
Portekiz ve Ukrayna arasında uzun süredir devam eden bu askeri yardım süreci, 2022 yılında Portekiz’in Ka-32 helikopterlerini Ukrayna’ya hibe etme niyetini açıklamasıyla başlamıştı. Ancak süreç, Portekiz’de yaşanan hükümet değişikliği nedeniyle bir süreliğine askıya alınmıştı. 2023 yılı boyunca, her iki ülke arasında gerçekleştirilen ileri düzeydeki diplomatik görüşmeler ve koordinasyon çalışmaları sayesinde, bu kritik teslimat nihayet tamamlandı. Portekiz Milli Savunma Bakanlığı, helikopterlerin sökülerek Ponte de Sor şehrinden Ukrayna’ya doğru gönderildiğini duyurdu ve 9 Eylül itibarıyla Ukrayna’ya ulaştığını doğruladı.
Portekiz hükümeti, bu helikopterlerin Ukrayna’ya devredilmesinin uzun bir müzakere sürecinin sonucu olduğunu belirterek, İçişleri Bakanlığı ve Ukrayna Savunma Bakanlığı ile yapılan yoğun görüşmelerin sonunda anlaşmaya varıldığını açıkladı. Özellikle Lizbon’daki Ukrayna Büyükelçiliği ile iş birliği yapılarak, transfer işlemi başarılı bir şekilde tamamlandı.
Ka-32 helikopterleri, Kamov Tasarım Bürosu tarafından geliştirilen ve Ka-27PS arama-kurtarma helikopterinin sivil bir versiyonu olarak bilinen bir modeldir. Temelde çok amaçlı bir helikopter olan Ka-32, özellikle yangın söndürme, yük taşımacılığı, kurtarma operasyonları ve inşaat gibi alanlarda kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Helikopterin bu kadar geniş bir kullanım alanına sahip olması, onu sivil operasyonlarda da stratejik bir araç haline getiriyor.
Ka-32 helikopterleri, özellikle zorlu hava koşullarında ve dağlık bölgelerde etkili bir performans sergilemesiyle bilinir. Helikopterin koaksiyel rotor tasarımı, onu diğer helikopterlerden ayıran en önemli özelliklerden biridir. Bu tasarım, yüksek manevra kabiliyeti sağlar ve Ka-32’yi yangın söndürme gibi operasyonlarda daha etkili hale getirir. Yangınla mücadelede kullanılan bu helikopterler, yerleşim yerlerine yakın bölgelerde çıkan yangınları söndürmede oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Portekiz, 2006 yılında bu helikopterleri eski İçişleri Bakanı önderliğinde satın almış ve yangın söndürme operasyonlarında kullanmıştı.
Ukrayna, özellikle 2022’den bu yana devam eden Rusya ile yaşadığı çatışmaların etkisiyle çeşitli askeri ve sivil yardımlara ihtiyaç duyuyor. Yangın söndürme, kurtarma operasyonları ve sivil alanlarda kullanılacak olan Ka-32 helikopterlerinin Ukrayna’ya gönderilmesi, sadece askeri bir yardım değil, aynı zamanda sivil halkın ihtiyaçlarına da yanıt verecek stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor.
Ukrayna’nın doğusundaki çatışmalar ve yangınlar, altyapının zarar görmesine ve yangınla mücadelede yetersizliklere neden olmuştur. Ka-32 helikopterlerinin devreye girmesi, Ukrayna’nın bu zorlu süreçte yangınla mücadelesini güçlendirecek ve kurtarma operasyonlarında daha hızlı ve etkin bir müdahale sağlamasına yardımcı olacaktır. Aynı zamanda bu helikopterler, Ukrayna’nın altyapısının korunmasına da katkı sağlayacak.
Portekiz’in Ka-32 helikopterlerini Ukrayna’ya gönderme kararı, Moskova’dan ciddi tepkilere yol açtı. Rusya, Ka-32 helikopterlerinin Kamov Tasarım Bürosu tarafından üretildiğini ve bu helikopterlerin Rusya’nın izni olmadan başka bir devlete devredilmesine karşı çıktığını dile getirdi. Moskova, Portekiz’e Ukrayna’ya bu helikopterleri göndermeme çağrısında bulundu, ancak Portekiz bu uyarıları dikkate almayarak helikopterlerin transferini gerçekleştirdi. Bu durum, Rusya-Portekiz ilişkilerinde kısa süreli bir gerginliğe yol açtı.
Rusya, 2022 yılında Ukrayna ile devam eden çatışmalar sırasında bu tür askeri yardımların artmasına karşı çıkmış ve bu yardımların çatışmaların uzamasına neden olacağını savunmuştu. Ancak Portekiz’in bu yardımı, sadece askeri değil, aynı zamanda insani yardım olarak da değerlendirilmekte. Ukrayna’nın yangın söndürme ve kurtarma operasyonları gibi sivil alanlarda da bu helikopterlere ihtiyaç duyması, Portekiz’in yardımı gerçekleştirmesinin ana nedenlerinden biri olarak öne çıkıyor.
Ka-32 helikopterlerinin Ukrayna’ya transferi, Portekiz’in Ukrayna’ya verdiği desteğin sadece başlangıcı olarak değerlendiriliyor. 2022 yılından bu yana devam eden Rusya-Ukrayna savaşı, Ukrayna’nın müttefiklerinden aldığı desteğin kritik bir unsur haline gelmesine neden oldu. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin Ukrayna’ya sağladığı askeri ve sivil yardımlar, Ukrayna’nın savaşta ayakta kalmasına önemli ölçüde katkıda bulunuyor.
Portekiz, Ukrayna’nın yanında yer alan ülkelerden biri olarak, yangın söndürme, arama-kurtarma gibi sivil operasyonlarda Ukrayna’ya destek olmayı sürdürecek. Uzun süredir devam eden çatışmalar, Ukrayna’nın altyapısında ciddi zararlara yol açmış durumda. Bu nedenle Ka-32 helikopterleri gibi çok amaçlı araçlar, Ukrayna’nın yeniden inşa sürecinde kritik bir rol oynayacak.
Portekiz, sadece bu helikopterleri Ukrayna’ya göndermekle kalmayıp, aynı zamanda teknik destek sağlamayı da planlıyor. Bu kapsamda, helikopterlerin bakım ve onarım süreçlerinde Ukrayna’ya teknik uzmanlar gönderilecek. Ayrıca, Portekiz ve Ukrayna arasında bu alandaki iş birliğinin devam etmesi bekleniyor.
Kaynak: SavunmaSanayiST.com
Bu program kapsamında B-52’lerin aviyonik, radar ve motor sistemleri başta olmak üzere çeşitli teknolojik yükseltmeler yapılacak. Bu modernizasyon hamlesi, ABD ordusunun, bombardıman gücünü koruma ve geleceğin savaş koşullarına uyum sağlama stratejisinin bir parçası olarak değerlendiriliyor. İşte B-52 modernizasyon programının detayları ve bu efsanevi bombardıman uçağının geleceği hakkında bilinmesi gerekenler…
B-52 Stratofortress, ABD Hava Kuvvetleri’nin en uzun süre hizmette kalan uçaklarından biridir. 1950’li yıllarda Boeing tarafından geliştirilen ve o dönemler için devrim niteliğinde olan bu uçak, hem nükleer hem de konvansiyonel silahlar taşıyabilme kapasitesiyle stratejik bir caydırıcılık unsuru olarak hizmet veriyor. Uzun menzili, büyük mühimmat kapasitesi ve çeşitli hava operasyonlarına uyum sağlayabilen yapısı sayesinde, B-52 bugüne kadar birçok farklı görevde başarıyla kullanıldı.
ABD Hava Kuvvetleri, B-52’yi gelecekte de aktif olarak kullanmayı planlıyor. Bu nedenle uçakların modernizasyonu ve günümüz teknolojisiyle donatılması büyük önem taşıyor. ABD’nin bu stratejik bombardıman uçağını 2050’ye kadar kullanımda tutmak istemesi, hem askeri planlamalarının hem de hava gücü stratejilerinin önemli bir parçasını oluşturuyor.
ABD Hava Kuvvetleri, B-52’lerin çeşitli sistemlerinde önemli modernizasyonlar gerçekleştirmek için geniş kapsamlı bir program başlattı. Bu modernizasyon çalışmaları kapsamında uçakların aviyonik ve iletişim sistemlerinin yenilenmesi, motorlarının değiştirilmesi ve radar sistemlerinin geliştirilmesi planlanıyor.
Modern savaş koşullarında hızlı ve güvenli iletişim, operasyonel başarı için kritik öneme sahip. Bu nedenle ABD Hava Kuvvetleri, B-52’lerin aviyonik ve iletişim sistemlerini modernize etmeyi hedefliyor. Uçakların daha gelişmiş, hızlı ve güvenli veri iletim sistemleriyle donatılması, uçuş ekiplerinin görevlerini daha etkin bir şekilde gerçekleştirmesine olanak tanıyacak.
B-52 Stratofortress uçakları, uzun yıllardır Pratt & Whitney TF33 motorlarıyla uçuyor. Ancak bu motorların artık eskidiği ve modern savaş koşullarına uyum sağlamakta zorlandığı biliniyor. Bu nedenle ABD Hava Kuvvetleri, B-52’lerin motorlarını Rolls-Royce tarafından üretilen F130 motorlarıyla değiştirme kararı aldı. F130 motorları, uçakların daha verimli, daha uzun menzilli ve düşük yakıt tüketimiyle çalışmasını sağlayacak. Ayrıca bu motorların bakımı, eski motorlara göre daha kolay ve maliyeti daha düşük olacak.
B-52’lerin radar sistemleri de önemli bir modernizasyon sürecine girecek. ABD Hava Kuvvetleri, F-18 Super Hornet savaş uçakları için geliştirilen AN/APG-79/82 aktif elektronik taramalı radar (AESA) sistemini B-52’lere entegre ediyor. Bu radar sistemi, B-52’lere çoklu hedef takibi, gelişmiş çözünürlük, yer haritalama ve hassas hedef vurma gibi yetenekler kazandıracak. AESA radarlarının entegre edilmesiyle, B-52’lerin keşif, istihbarat toplama ve hedef tespiti yetenekleri de önemli ölçüde artacak.
B-52 modernizasyonu, büyük bir teknik ve finansal zorlukla karşı karşıya. ABD Hava Kuvvetleri, bu modernizasyonu 2030 yılına kadar tamamlamayı hedeflese de, bazı analistler bu sürecin 2033 yılına kadar uzayabileceğini öngörüyor. Bunun temel nedeni, modernizasyon için ayrılan bütçenin sınırlı olması ve yapılacak teknik yükseltmelerin karmaşıklığıdır. Aviyonik, motor ve radar sistemlerinin yenilenmesi büyük bir mühendislik çalışması gerektiriyor ve bu süreç tahmin edilenden daha uzun sürebilir.
ABD Ordusu’nun bombardıman filosu, sadece B-52’lerden oluşmuyor. B-21 Raider bombardıman uçaklarının tam operasyonel kabiliyete ulaşmasıyla birlikte, ABD ordusu daha esnek bir hava gücüne sahip olacak. B-21 Raider, gizlilik ve hassas saldırı yetenekleriyle öne çıkan bir uçak olarak tasarlanırken, B-52J ise konvansiyonel savaş, stratejik caydırıcılık ve uzun menzilli saldırı görevlerinde hizmet verecek.
B-52, önemli yük kapasitesi sayesinde nükleer ve konvansiyonel silahlar dahil olmak üzere birçok farklı mühimmatı taşıyabilme yeteneğine sahip. Bu nedenle ABD Hava Kuvvetleri, B-21 Raider uçakları tam anlamıyla devreye girmeden önce B-52’leri modernize ederek, hava gücünü dengeli bir şekilde kullanmayı planlıyor. B-21 Raider’ın görev süresi boyunca, B-52J uçakları da ABD ordusuna ağır bombardıman desteği sağlamaya devam edecek.
ABD Hava Kuvvetleri, B-52’yi sadece bir bombardıman uçağı olarak değil, aynı zamanda bir stratejik caydırıcılık unsuru olarak kullanmayı sürdürecek. Bu uçaklar, özellikle uzun menzilli operasyonlar için ideal bir platform sağlıyor. Modernizasyon sürecinin tamamlanmasıyla birlikte, B-52 uçaklarının 2050 yılına kadar operasyonel kalması hedefleniyor.
B-52’lerin modernizasyonu, ABD’nin küresel hava gücünü koruma ve gelecekteki savaş koşullarına uyum sağlama stratejilerinin bir parçası olarak değerlendiriliyor. AESA radarları, yeni motorlar ve gelişmiş aviyonik sistemler, bu uçakların modern savaş ortamında da etkili bir şekilde kullanılmasını sağlayacak.
Kaynak: SavunmaSanayiST.com